İlya İlyiç Oblomov, Rus yazar Gonçarov’un kaleminden dökülen bir karakter. Tembelliğin ete kemiğe bürünmüş halidir kendileri.
Raskolnikov, Prens Mişkin, Bazarov… Hepsi de Rus edebiyatının efsane karakterleridir.
Ancak hiçbiri Oblomov kadar şark yansıması olamaz.
Doğu ile batı arasındaki farkın özüdür Oblomov.
1850’lerde sallanmakta olan, ha yıkıldı ha yıkılacak denilen feodalitenin ferdidir.
Soylu, çiftlik sahibi, köleleri var… Fakat o her şeyi kâhyasına bırakır ve büyük şehre gider.
Kölesi pişirmiş o yemiş, kölesi dikmiş o giymiş. Hiç zoru görmemiş.
Şehirdeki insanların iradesini, hayata karşı mücadelesini görünce afallamış.
Öyle ki günden güne miskinleşmiş.
İradeyi yastık, mücadeleyi de yorgan yapıvermiş kendine.
Tembel adam, işten kaçar. Rahatı bulunca keyfi yerine gelir.
Lâkin Oblomov’da durum biraz farklıdır. İşsizlikten bile zevk almaz.
Sadece hayal kurar, uygulamaya asla geçmez. Acizdir.
Farkındalık seviyesi de fena değildir. Ne mal olduğunu bilir.
Ama DNA’sına işlemiş tembellik. Ataları kazanmış, mal mülk sahibi olmuş. ‘Ne kadar boş vaktin varsa, o kadar mutlusun’ geleneğiyle büyümüş.
İşte bu yüzden Oblomov gibi niceleri, sanayileşen Rusya’ya bir türlü adapte olamadı. Çalışmadı Oblomov, fedakârlık yapmadı. Yapamadı. O sebepledir ki, anasının rüyalarında devlet adamı dostumuz memur dahi olamaz.
Arkadaşı Ştoltz ise tam tersi bir portre çizer.
Yeni Rusya’nın ihtiyacı olan profildir kendisi.
Ne Rus’tur ne de feodal bebesi.
Derinlikten yoksundur, biraz bayağıdır da. Ama çalışkandır, mücadelecidir.
Kazanır, hayat kavgasını. Makam, para ve huzur. Teker teker elde eder.
Oblomov’la kardeş gibidir ama Onu hiç anlamaz. Oblomov’da onu anlamaz.
Bir yerde, eski Rusya ve yenisinin tezahürü gibiler. Bu zıtlığı, Avrupa – Rusya denklemi üstüne de oturtabiliriz.
Yazar Gonçarov’un Rusya ile Avrupa arasında safı bellidir. O Avrupa’dan yanadır. Bu Rus edebiyatında pek görülmüş iş değildir. Tolstoy, Dostoyevski, Gogol ve dahası milli değerlere sahip çıkarlar. Bil hassa Tolstoy. Ştoltz’u yolda görse, iki eliyle gırtlağına sarılırdı heralde.
Şaşırtıcı gelir, ama gelmesin. Ruslar Oblmov’u sever, Ştoltz’u değil. Sebebi de aşikâr olsa gerek. Asır geçse de, şartlar değişse de insanlar değişmiyor. Gonçarov’un da hakkını teslim etmek gerek. Oblomov’un iç dünyasını öyle bir anlatır ki, okurken aynı miskinliği iliklerinize kadar hissedersiniz.
Rusya’da günlük konuşma diline pelesenk olmuş ifadelerle dolu bu roman bize tanıdık gelir aslında.
Bu aciz adamı ortaya çıkaran tarihsel süreç yakın zamana kadar bizde de işledi tıkır tıkır.
Anadolu’nun bağrından kopup hayallerle İstanbul’a gelen ve açıktan kalan Oblomov’lardan bizde de çok var.
Şehirleşme, Batılılaşma, sanayileşme yolunda adım atmak isteyen her toplum yaşar bu Oblomov sendromunu.
Bu kafa bir anda ortaya çıkmadığı gibi bir anda da yok olmaz.
Yok olmadığı gibi giderek çoğalıyor da.
Çoğaldıkça da kalıcı hale geliyor.
Gregor Samsa gibi bir böcek olarak uyanmamıza bir tık kaldı.
Uyan Oblomov uyan!
Laf ü güzaf... boş laf, lakırdı anlamına gelir. Halen bir nazırı olmayan nazırlığımızın resmi sayfasına hoş geldiniz. Taleplerinizi yazılı olarak kapının altından iteleyiverin...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Ankara'ya dev kütüphane
Pek çok Ankaralının ‘‘Bu bina ne olacak?’’ sorusuyla karşılaşınca şaşırdım. Meğer, kimse bilmez. Önünden geçince merak eder. Sonra da unutur...
31 Aralık 1999
-
Vaktiyle İngilizler, İran’a şeker satmak istemişti. Ancak satamadılar… Talep yoktu. Çünkü İran’da çaya tatlandırıcı olarak üzüm veya hur...
-
Bugün 10 Kasım. Tam 79 yıl evvel, Cumhuriyetin babası Mustafa Kemal Atatürk, ebedi âleme intikal etti. Giderken de, milletiyle omuz omuza ve...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder