27 Ekim 2017 Cuma

Ayla, bugün vizyonda

25 Temmuz 1950…
Bakanlar Kurulu, Kore’de akan kanı durdurmak için 5 bin Mehmetçik göndermeye karar verdi.
Akan kana engel olmak, işin insani yönüydü.
Amaç daha ziyade politikti… Dert, üzerimizdeki Sovyet baskısını kırmaktı. Dönemin tek başına iktidarı Demokrat Parti ise, çareyi Batı’da bulmuştu. Mehmetçik’i, NATO’ya girebilmek amacıyla uzak diyarlara yollamıştık…
Neticeyi de almıştık. 1952’de NATO’ya üye olduk.
Yıllar geçti, Batı’ya yönelişin ceremesini hâlâ çekiyoruz.
Ancak, politik amaç ve sonuçları bir tarafa bırakarak, yeniden işin insani boyutuna dönmek istiyorum.
Kore Savaşı 53’te Panmunkom Ateşkesi ile son buldu. Fakat, bu süreçte 3 milyon insan hayatını kaybetti.
Mehmetçik ise, 13 muharebeye katıldı ve 724’ü şahadete erdi.
Gidenler de kalanlar da, ardında pek çok hikâye bıraktı.
Bu hikâyelerden biri, bugün vizyona giriyor.

SAF VE GERÇEK BİR HİKÂYE

5 yaşındaki Koreli bir kız çocuğu ile Süleyman Astsubay’ın hikâyesi…
Süleyman Dilbirliği, 25’inde bir astsubay.
Kore’de bir ormanda, iki askeriyle keşfe çıkar.
Gece vakti, ormanda küçük bir kız görür.
Çocuk, yere oturmuş ağlar… Üst baş perişan, soğukta tir tir titriyor. Öylece, bir başına… Donmak üzeredir.
Süleyman Astsubay hemen alır, küçük kızı kışlaya götürür. Saçlarını yıkar, temizler, karnını doyurur, uykuya yatırır. Onun için şehre iner, kıyafet ve ayakkabı alır.
Kızın adı, Kim Eunja’dır. 5 yaşlarında hem öksüz hem yetimdir.
Bizimkiler kızın adını bir türlü telaffuz edemezler. Bembeyaz, yuvarlak yüzüne yakışır bir isim verirler ona. Ayla…
Tez zamanda, birliğin maskotu olur minik Ayla.
Mehmetçikleri sever, Mehmetçikler de Ayla’yı.
Zamanla Türkçe de öğrenir ufaktan. Korelilerle Türkler arasında çeviri yapar hale gelir. Süleyman Astsubay’ı da babası bilir.
Ancak 1 yılın sonunda Süleyman Astsubay’ın eve dönüş vakti gelir.
Süleyman Astsubay, Ayla’yı da alıp Türkiye’ye dönmek ister. Kore yasaları ise buna izin vermez. Süleyman Astsubay tek başına döner evine.
Gözyaşlarıyla ayrılırlar birbirlerinden…
Minik kız savaş mağdurları için Suwan kentinde açtığımız bir Ankara Okulu’na yerleştirilir. Okula kayıt yaptırırken de Kim yerine Ayla adıyla kayıt yaptırır. Israrcıdır.
‘Ben Türk kızıyım’ der. ‘Babam Süleyman’ der. Onun fotoğrafını saklar.
Süleyman Astsubay ise, yıllarca unutamaz Ayla’yı her gece rüyalarına girer. Elinden kalan tek şey bir fotoğraftır…

Resim yazısı ekle

YIL 2010… SAVAŞIN 60. YILDÖNÜMÜ

Süleyman Astsubay, Kore Savaşı’nın 60. Yılı anısına Güney Kore Başkonsolosluğunca düzenlenen bir resepsiyona katılır.
Tüm gaziler, savaş anılarını anlatırken Süleyman Astsubay uzun uzun Ayla’yı anlatır.
Koreli yetkililer meraklanır, Ayla’nın fotoğrafını görmek ister. Ve bu fotoğraf üzerinden Ayla’yı bulurlar. Ona da Süleyman Astsubay’ın fotoğrafını gösterirler. ‘Babamdan ayırdılar beni’ der.
Bir anaokulunda temizlik işçiliği yaparak hayatını idam ettiren Ayla, babasını görmek ister. Baba da kızını…
Ancak birbirlerini görmeleri o kadar kolay olmayacaktır…
Hikâyenin devamını beyaz perdeden izlemek için aylardır bekliyordum.
Nihayet, Süleyman Dilbirliği ve Ayla’nın hikâyesi bugün beyaz perdeye taşınıyor.
Belli, çok başarılı bir prodüksiyon.
Filmin yapımı 3,5 yıl sürmüş.
Yönetmenliğini Can Ulkay’ın yaptığı filmin kadrosu ise taş gibi!
Başrollerde, İsmail Hacıoğlu, Çetin Tekindor, Kim Seol, Ali Atay, Taner Birsel ve Murat Yıldırım var.
Oscar Ödülleri için de ‘’Yabancı Dilde En İyi Film’’ dalında aday gösterildi.
Şiddetle tavsiye ediyorum. İzleyiniz…


20 Ekim 2017 Cuma

Tamamen duygusal $

Barzani’nin birilerine güvenerek yaptığı hatalı çıkış malumunuz.
‘Kerkük’ dedi, ‘bağımsızlık’ dedi, ‘referandum’ dedi.
Dedi de dedi.
Şimdi tek tek yutturuyor İran.
Pardon dilim sürçtü, Irak Hükümeti diyecektim.
Ama bu mevzu yeni değil. Barzani 30 senedir söylüyor bu türküyü.
Derdi de milli duygular falan değil. Derdi, petrol kuyuları, güç… Kısacası para.
İyi de neden bugün yüksek perdeden çığırmaya başladı?
İsrail ya da Amerika bugün arkasına geçmedi ki! Yıllardır Barzani aşiretini nasıl desteklediklerini biliyoruz. Ne oldu da bugün ayaklandılar? Nereden alırlar bu cüreti? Tek ayaklanan Barzani mi?
Biraz öznellikten kurtulup, olaya tepeden bakmak lazım.
Şu an dünyada ‘referandum’, ‘bağımsızlık’ gibi kavramları kullanan yalnızca IKBY değil.
Öyle olmadığı gibi, kafasını kaldırdığı anda sopayı yiyen ya da geri adım atan da bir tek IKBY değil.
Bakınız: Katalanlar, İskoçlar, Venedikliler, Bavyeralılar, hatta Çingeneler…

PARA BENİM, DERTLER SENİN OLSUN

Mesela Katalanlar, şiddet ve tehdit dolu bir referandum süreci yaşadı.
Dertleri; bağımsızlık, özgürlük değil. Tamamen duygusal $
Kendi özerk bölgelerinde, kendi dillerini konuşarak gül gibi yaşıyorlar zaten. Tek dertleri var: Turizm sayesinde kazandıkları parayı İspanya Hükümeti’yle paylaşmak istemiyorlar. ‘İspanya’nın varoş bölgelerini sırtımızda taşımak zorunda değiliz’ diyorlar.
Bir bakıma haklılar da. Meseleyi ‘özgürlük’ ve ‘bağımsızlık’ üzerinden pazarlamak konusunda da pek mahirler.
Ancak Avrupa’da kimsenin referandumu tanımayacağını, İspanya Hükümeti’nden yana tavır alındığını görünce referandumu ‘askıya aldılar’.
Çünkü ‘bağımsızlık’ karın doyurmayacaktı.
Pirince giderken bulgurdan olma riski vardı.
Derdi özgürlük ve milli değerler olan bunu yapmaz.
Mesele tamamen duygusal $
Bir diğer ayrılıkçı da İskoçlar.
Milliyetçi bildiğimiz, William Wallace ve özgürlük hikâyeleriyle tanıdığımız İskoçlar.
İngiltere’den ayrılmak istediklerini bilmeyen yoktur. Asırlardır her türlü eziyeti çektiler. Hakları var.
Ama onları da ayrılığa sürükleyen milli duygular değil.
Geçtiğimiz yıl referandum da yaptılar. Birleşik Krallık’tan ayrılalım mı ayrılmayalım mı? Diye.
Sonuç: %55 hayır çıktı.
Çünkü Birleşik Krallık bünyesinde oldukları sürece, AB ülkesi statülerini koruyacaklar ve eve ekmek girmeye devam edecek. Kim takar milli duyguları, bağımsızlığı.
Ama ne zaman ki brexit yapıldı ve İngilizler AB’den ayrılma kararı aldı. İskoçlar isyan bayrağını çekti geçen hafta. Milli duyguları kabardı. Zira, AB olmadıktan sonra İngilizlerin çatısı altında neden yaşasınlar.
Velhasılı; öküz öldü, ortaklık bozuldu.
Şimdi yeniden referanduma gideceklerini açıkladılar. Muhtemelen bu sefer evet çıkacak. Çünkü onların da derdi tamamen duygusal $ Ama brexit işi yatarsa o başka tabi. O zaman İskoçlar da bağımsızlığı ‘askıya alabilir’
Bir girişim de Macaristan’da var: Çingeneler
Macaristan Romanları Demokrat Partisi de bu hafta, 4 ilde özerk yönetim oluşturulması için referanduma gideceklerini duyurdu.
Onların tam olarak neyin peşinde olduğundan bile emin değilim.
Kendilerinin de emin olduğunu sanmıyorum.
Zira onlar kadar hayatı basit ve değişken gören yok.
Bunlar teşebbüste bulunanlar. Bir de henüz eyleme geçmeyen ama referandumu düşünenler var…
Belçika’da Flamanlar, Fransa’da Korsikalılar, İtalya’da Padanya ve Tirol, Almanya’da Bavyeralılar, ABD’de ise Texas.
Ekseriyet, ‘Kazandığını kendine harcama’ refleksiyle özerklik ya da bağımsızlık istiyor. Söz konusu bölgelerin bulunduğu ülkeler arasında üniter olan da var. Federal olan da. Ekonomik olarak güçlü olan da var, zayıf olan da.
Ancak bir düşmeyegörsün bu devletler. Anında milli duygular kabarıveriyor paranın kokusunu alanlar için.
Aynı durum AB için de geçerli.
Aşırı sağcılar bir bir kopmak istiyor AB’den.
‘Bu ortaklıktan biz kazanmıyoruz, ekmeğimizin peşindeyiz’ diyorlar özetle.
Büyük ağabeylerse bu zincirin kırılmaması için uğraşıyor.
Peki nasıl oldu da işler bu noktaya geldi?

DEĞİŞEN ŞEY NE?

40 yıldır insanları tek tipleştiren neoliberalizm, ‘evin küçük kardeşlerinin’ birbiriyle anlaşmazlığa düşmesine engel olamıyor.
Sınıf, din, ırk, dil ve tüm aidiyetlerin, kimliklerin üzerinde bir ‘yeni insan’ modeli oluşturmak konusunda ne kadar uğraşılsa uğraşılsın, ‘yeni insan’ geçmişten bir türlü kopamadı. Aksine doğasının gereğine, özüne biraz daha dönmeye başladı.
Bir arada yaşamak için gerekli yetilerini kaybetmeye, bencilleşmeye, ötekileştirmeye başladı.
Çünkü ulus devlet bariyerini yıkan neoliberaller için büyük pazar, o kadar büyük para demekti. Kazandılar da kazandılar. Ancak para büyüdükçe, tüm tekelleşmelere rağmen kimlik siyaseti yeniden patlak vermeye başladı.
Para; varlığıyla da bölüyor, yokluğuyla da.
Sebebi ise milliyetçilik gibi görünse de bu defa durum farklı. Bence milli duygularla alakası yok. Herkes pastadan daha büyük pay almak için isyan bayrağını açıverir oldu.
Kısacası, kavimler de yönetimler de tamamen duygu$al hareket ediyor.

Ankara'ya dev kütüphane

Pek çok Ankaralının ‘‘Bu bina ne olacak?’’ sorusuyla karşılaşınca şaşırdım. Meğer, kimse bilmez. Önünden geçince merak eder. Sonra da unutur...

31 Aralık 1999